Friday, March 30, 2012

24-25. günler

Şu "oruçtayım, aman kendimi ne kadar da enerjik ve hafif hissediyorum" durumunu dün biraz abartmışım. Sabahki seansım başlamasına 1 saat kala iptal oldu (hoş değil!). Evde kalsam oturup sinirlenecektim, onun yerine uzun zamandır planladığım boğaz yürüyüşüne çıktım. Evden çıkmadan sadece 2 bardak ılık su içmiştim, otobüse bindim ve Kuruçeşme'de indim. Aslinda yürümeye evden başlayıp araya toplu taşım aracı koymamak daha iyi ama Beşiktaş-Kuruçeşme arası yolda yürümek bana hiç keyifli gelmiyor. Kuruçeşme'den 2. köprüyü geçene kadar, oradan da geri Bebeğe yürüdüm.

Yürürken kendimi gerçekten çok iyi hissettim, pek de yorulmadım ama eve gelince bir anda çöktüm. Nasıl bir üşüme ve titreme, sonrasında geceye kadar geçmeyen bir başağrısı. Eve gelince 2 portakal ve 2 greyfurtun suyu sıktım, yarı yarıya sulandırıp içtim. Öğleden sonra da 2 salatalık, 2 yeşil elma, 1 bağ ıspanak, 1 tutam ısırgan, 6 yaprak karalahana ve yarım lime sıktım. Yarım bardak içebildim ama sonra baş ağrısı o kadar arttı ki su hariç hiçbişeyin görüntüsüne dayanamaz oldum. Midemde azıcık bişey olsa kesin kusardım. Kalanı anca gece yatmadan önce bitirebildim. Kendimi zorlanmış hissetmesem de demek ki bu kadar fiziksel aktivite orucun hiçbir döneminde çok da iyi değil. Yıllar önce 92 günlük oruç tutan bir arkadaşım da birgün kendini iyi hissedip koşuya çıktığını ve sonra saatlerce kustuğunu yazmıştı.

Bugün yine yürüme ve deniz kıyısında olma isteğiyle uyandım ama güne daha yumuşak başlamaya karar verdim. Ne garip bir durum, bu orucun beni kendime yakınlaştırdığını düşünüyorum. Hayattaki her türlü ıvır zıvırı kaldırdıkça ya da azalttıkça iç sesimi, neyin gerçekten ihtiyaç, neyin istek, neyin ego olduğunu daha kolay ayırt edebilip ona göre davranacağıma inanıyorum. En azından daha önceki oruçlarımda hep böyle oldu. Ama dün uzun uzun yürümeyi gerçekten isteyip de sonra evde o kadar kötü olunca aklım karıştı. Ya boğazda uzun bir yürüyüşü hırs yapmıştım ve farketmedim, ya da hala içimde bi yerlerde o kadar çok çerçöp var ki neye ihtiyaç duyduğumu net duyamıyorum. 

Cuppa Cihangir
Sıcak suyumu içtim, uzuuun bir meditasyon yaptım. Sonra günlerdir birikmiş maillerimi ve yapılacaklar listemi temizlemek için bilgisayar başındaydım. Dün bir arkadaşım beni meyva suyu içmeye davet etmişti. Ne nefis ve düşünceli bir teklif, değil mi? Bugün Cihangir'deki Cuppa'ya gittik. Ben ki "Cihangir sevmem, asla inmem" diye söylenir dururum, Cuppa'ya da meyva sularına da bayldım. Günlerdir hep bişeyleri yetiştirmek, dersten önce yerleri temizlemeyek, iş planlarıyla uğraşmak falan derken gerilmişim de farketmemişim. Saatlerce kucağımda delice tüy döken bir kedi, elimde üzümlü nefis Jedi Juice ve çok güzel bir muhabbetle ruhum yumuşadı yahu.

Kendimi uyumlu ve rahat diye bilirdim, hatta Bali'de takıntılarımın çoğundan arındığımı düşünürdüm. Şimdi sivri köşelerimi farkediyorum. Rengi uymayan meyvaları birlikte sıkmam, hiç gitmemiş olmama rağmen Cihangir'i sevmem, boğazın belirli noktalarında yürümem... Zor


Akşam evde ıspanak, ısırgan, pazı, kereviz sapı, yeşil elma, salatalık ve lime suyu sıktım. Gece evde kalıp biraz daha çalışırım diye düşünüyordum ama üst kat komşum az önce terasında barbekü yapmaya başladı ve kokusu fena halde bana geliyor. Sanırım dayanamayıp kaçacağım.

No comments:

Post a Comment