Thursday, March 8, 2012

2. gün

Sabah yine çok üşüyerek uyandım. Aslında oruç tutulan ilk 2-3 günü yatakta geçirmek, çok fazla enerji harcamamak ve biraz içe dönmek en ideal senaryo. Daha önceleri sabahın köründe kalkıp 5 litre sebze suyu sıkıp sonra tüm günü ofiste toplantılarla geçirdiğim de oldu. Bir yönden günü ofiste geçirmek daha bile iyi olabiliyor; gelen giden, toplantı, müdür falan derken nerem ağrıyor nerem üşüyor bu kadar çok kendimi dinleyecek vaktim olmuyor.  Ama tabii amaç biraz daha farkında olmaksa 2 günü evde geçirip toksinlerin atılma sürecini birebir yaşamak daha iyi.

günün yeşil suyu
Bugün biri sabahtan, diğeri de akşam sadece iki dersim vardı. Daha da ilginci, sonrasında mutlaka katılmak istediğim bir akşam yemeği daveti de vardı. Önceki oruçlarda benzer yemeklere katıldım ama hiçbiri orucun daha 2. gününde değildi. Çevredeki kokular, gecenin soğuk saatlerinde dışarda yürüyor olmak vb zorlayacak mı merak ediyordum.  Evden metroya yürümek bile gerçekten zordu, metroya binip de oturabildiğimde biraz başım dönüyordu. Eh bu da detoks sürecinin tam gaz başladığına bir işarettir diyerek kendimi avuttum. Yemeklerin görüntüsü gayet muhteşemdi ama arkadaşlarımla sofraya oturduğumda hiçbirini canımın istemediğini farkettim.

Aslında öğlen saatlerinde ilk defa açlık hissetmiştim, öğleden sonra da iki kere açlığa benzer bir mide kasılması. Ama orada kaldı. Zaten önceki oruçların hiçbirinde gerçek açlık hissettiğimi hatırlamıyorum. Ara ara sebzeleri çıkarmak için buzdolabını açtığımda ağzıma bir zeytin atmak istiyorum. Ama bu gerçek açlık değil, hatta canım o anda zeytin bile istemiyor. Sadece el altında ve göz önünde, kolayca yenebilir bişey olduğu için elim oraya gidiyor. Düşününce gün içinde yediğim şeylerin çoğunu bu sebeple yiyorum; el altında ve kolay olduğu için. Buna bir süre devam edince de gerçek açlık ve alışkanlık birbirine karışıyor. Oysa şimdi bir bardak sebze suyu çok kolay ulaşılabilir bişey değil; hazırlamak ve sonrasında temizlemek ciddi emek ve zaman istiyor. Üstelik "Şimdi canım evde sıkmak istemedi" diyip yemeksepeti'nden sipariş verebileceğim bişey de değil. Bu oruç sağlık sebeplerinin yanı sıra, her anlamda yiyecekle ilişkimi gözden geçirmek ve alışkanlıklarımı değiştirmek için bana aslında nefis bir zaman sağlayacak.

karalahana
Sabah dersinden önce uyanmam ve kaslarımın yoga öğretebilir kadar ısınması o kadar çok zaman aldı ki ancak turunç sıkılmış 2 bardak sıcak su içebildim. Öğlen 1 kilo kadar havuç, 1 baş kereviz, 2 yeşil elma, biraz taze zencefil ve 1 turunç sıkıp içtim. Yaklaşık 700cc kadar su çıktı - tadı da çok güzeldi. Bu sabah biraz daha akıllı davranıp sebzelerimi Kangurum'dan sipariş verdim. Manava göre biraz daha pahalı ve seçme şansım yok ama en azından 2 gün beni 4-5 kiloluk poşetleri taşıma derdinden kurtaracak. Siparişim saat 4 gibi gelince muhteşem bir karışım daha yaptım: 1.5 kilo salatalık, 3 yeşil elma, 1 kırmızı elma, 4 kereviz sapı, 4 yaprak karalahana, 1 büyük demet ıspanak ve yarım limon. 2 litre kadar su çıktı ve ben bunu 4 saat boyunca içtim. Yemek davetinin muhteşem düşünceli ev sahibesi benim en sevdiğim karışımlardan birini hazırladı; havuç, pancar, elma ve zencefil. Akşam tatlı niyetine de onu içtim.

Bugün içtiklerim de yaklaşık 1400 kalori olmuş. Aslında özellikle başlarda bunun biraz daha üzerine çıkabilsem daha iyi, çünkü alınan kalori bir anda çok azalınca beden açlık krizine giriyor ve metabolizma çok yavaşlıyor. Bu kadar üşüyor olmam da bu yavaşlamanın en net göstergesi.

No comments:

Post a Comment