Thursday, March 29, 2012

duygusal yeme

Olmazsa olmaz diye düşünülen şeyleri kısıtlamanın çok faydaları var. Hepimizin olmazsa olmaz listesi farlıdır ama beslenme, barınma, diğer insanlarla iletişimde olmak çoğumuz için ortak öğeler olsa gerek. Bunlardan birini kısıtladığınızda, kökten değiştirdiğinizde ya da durdurduğunuzda aslında kendimizle ilgili yeni şeyler öğrenip, daha önce hiç farkında olmadığımız yönlerimizle yüzleşebiliyoruz.

Oruç tutmanın fiziksel, spiritüel ve duygusal alanlarda çok faydaları var. Fiziksel sağlığa olan faydalarına daha önce değinmiştim. Bu geçen 23 günde duygusal faydalarıyla da oldukça çok yüzleşme şansım oldu.

Yemek tartışmasız hayatın devamı için en gerekli birkaç şeyden biri. Ama çoğumuz yemeği artık fiziksel bedenin ihtiyaçlarını karşılamaktan daha çok duygusal açlıklarımızı gidermek için kullanıyoruz.

Eski çağlarda, insanlar acıktıklarında karınlarını doyurmak için yerlermiş ve zaten işlerinin büyük bir kısmı bedensel olarak çalışmayı da gerektirdiği için yediklerinin kalorisini büyük ölçüde yakarlarmış. Ancak duygusal yeme davranışında kişiyi yemeye yönlendiren şey aslında açlık değil, çözümlenemeyen duygular. Açlık yavaş yavaş gelişir ve midede hissedilir, buna karşılık, duygusal yeme atağı aniden meydana gelir ve özellikle ağızda, bir şeyler yeme isteği olarak kendini gösterir. (kaynak: İlknur Yılmaz)

 Daha az miktarda ve çeşitte yiyen toplumların çok daha uzun ve sağlıklı yaşadığına dair birçok çalışma var (Japonya'nın Okinawa adasında yaşayanlar, Pakistan dağlarındaki Hunzalar vb) Fakat bizler durmadan daha fazla çeşit, daha fazla ve daha yoğun lezzetler peşinde koşuyoruz. Enerjiye, proteine ihtiyacımız olduğu için değil, sinirlenip öfkemizi gösteremediğimiz için, üzülüp o an ağlayamadığımız için, kalbimiz kırıldığı ve sarılıp sevgi gösterecek kimse bulamadığımız için yiyoruz. Hatta bazen sadece yiyebildiğimiz için yiyoruz. Reklamlar bile duygularla yiyecekleri eşleştirmiyor mu? Sevgiliden ayrılınca dondurma, sevişemeyince çikolata, başarıyı kutlamak için bonfile. Televizyon izlemeyen biri olarak benim repertuarım bunlarla sınırlı ama dikkat ederseniz duygu-yiyecek eşleştirmelerinin gittikçe arttığını farkedersiniz.

Hayatımın farklı dönemlerinde 48-98 aralığında olunabilecek her kiloda oldum. Duygusal yeme dönemlerim olduğunu biliyordum ama tetikleyicileri çok net ayırt edemiyordum. Bu oruç sırasında gözlemleme şansım oldu ki ben yapmam gereken işleri savsaklayıp, bundan da kaygı duyunca taneli şeylere saldırıyorum. Mesela aylardır web siteme Türkçe içerik oluşturmam gerek ve bu yapmayı istemediğim birşey. Bu her aklıma geldiğinde dolabın kapağını açıp bir zeytin yiyordum. Ya da "bu sefer yapıcam" diye bilgisayarın başına oturduğumda daha bir cümle yazmadan bir kase kaju fıstığı bitirmiş oluyorum. Sanırım web sitesinin diş geçiremeyeceğim kadar büyük olduğunu düşünüp hırsımı bir lokmada yiyebileceğim küçük taneli şeylerden alıyorum. Yada kendimi yalnız hissettiğimde (ki malesef bu Türkiye'ye yerleştiğimden bu yana ortaya çıkan yeni bir durum) yumuşak, krema gibi şeylerde teselli buluyorum. Humus, patlıcan ezme, muz gibi. Onların yumuşaklığı bana iyi bir his veriyor olsa gerek. Ve tabii ki herhangi bir nedenden kendimi ödüllendirmek istersem mutlaka bitter çikolata alıyorum. Bunları farkedebilmiş olmak beni çok mutlu eden adımlar oldu, hatta belki de bu seferki orucun en faydalı sonuçları arasında. Orucun süresi uzadıkça daha derinlerde kalmış şeylerin de yüzeye çıkıp çözülmek için zaman bulabildiğine inanıyorum ve kalan günlerde daha neler çözülcek çok merak ediyorum.

No comments:

Post a Comment