Friday, April 13, 2012

3-5. geçiş günleri

2006 sonbaharında birkaç aylık bi süreçte önce sigarayı, sonra sırayla alkolü, kahveyi, işlenmiş gıdaları ve en sonunda da tüm hayvansal ürünleri bıraktım. Kahve bırakması en zor olandı. Filmlerde eroin krizindeki ergenler nası kıvranır kendilerini duvardan duvara atarlar ya, aynen öyle başağrıları ve terlemeler yaşadım. Günlerce ne oturabildim ne de yatabildim. Sonunda geçti. O kadar kötü bir deneyimdi ki, onu tekrar yaşamayı göze alamayacağım için bir daha kahveye dönemedim.

Bağımlılık yaratan objeleri hayattan çıkarmak nefis ama bu bağımlılık davranışının da uçup gittiği anlamına gelmiyor. Hele de bir anda bu kadar çok şeyi bırakınca yerine mutlaka bişey koymam gerektiğini düşündüm ve demleme siyah çayı seçtim. Çay kahve kadar zararlı değil, hem bağımlısı da çok.  Tutup 'ben organik zencefil çayı olmadan güne başlayamam' desem ben bile kendimi ciddiye almam ki... Ama demleme çay ayrı. O zamandan bu zamana gerçek bir bağımlı neler yaparsa hepsini yaptım. Dubai'ye Arçelik tiryaki aldım, kilolarca Çaykur Rize turist çayı taşıdım. Bali'ye DHL'le 100 demlik poşet çay gönderttim, Tayland'da Vipassana meditasyonlarda pasaport dahil herşeyimi kapıda teslim ettim ama acil durumlar için birkaç poşet çayı çantamın derinlerinde sakladım. Hele Istanbul'a taşındığımdan beri beri günde 2-3 demlik çayı tek başıma içebilir hale gelmiştim. Ama şimdi o da bitti. Oruç biteli 5 gün oldu, ama ben daha bir bardak çay içmedim, çünkü içmek için henüz herhangi bir istek duymadım. Hala zeytin yaprağı, adaçayı, ıhlamur falan içiyorum.

geleneksel Nasi Goreng sunumu
Bu geçiş dönemi için kendimce bir plan yapmıştım, bir haftadan önce pişmiş bişeyler yemeyecektim. Ama dün akşam Bali kızlarıyla buluşmamız vardı ve ev sahibimiz bize Endonezya'nın en geleneksel yemeklerinden Nasi Goreng yapmıştı. Nasi Goreng'in tam tercümesi kızarmış pilav. İçinde hemen herşey olabiliyor, genelde de yanında omlet, karides ya da tavukla servis yapılıyor.  Nasi Goreng'in masaya geldiği an benim 36 gündür çelik gibi duran irademin teslim anı oldu. Önce 'ay o kadar yapmışsın, bi tadına bakayım' diye nazlanarak aldığım sebze parçası bana 4 kaşık pilav olarak geri döndü. Hatta gece ayrılırken son atağım mutfağa dalıp kalandan isteyip eve götürmekti. Ertesi gün öğlen de soğuk soğuk onu yedim. Pirinç sindirimimi çok yavaşlatıyor ve direk kabızlık yapıyor. O pilav mideme oturdu, hala 6 aylık hamileler gibi dolanıyorum.

Yıllardır her gün bardak bardak içtiğim çayı canımın istememesi, ama Endonezya'dayken bile belki sadece 2 kere yediğim pilav karşısında teslim olmam ilginçti. Yıllarca pirinçli bişey yemesem aklıma gelmez, hatta pilav sevmem bile. Bağımlılık gerçekten seçilen bişey değilmiş. İçimde birikmiş olan Bali özlemi sanırım o pilavda yansımasını buldu ve o nasıl derin bir özlemse, onu oranın lezzetleriyle gidermek istedim. Bir anlamda duygularımı yemekle doyurmaya çalıştım sanırım. Eh olmadı tabii ki... Bunu farkedip bi de kabız kabız oturmak da eğlenceli değil.

Bu pilav atağı dışında geçiş dönemi sanırım iyi gidiyor. Her gün birkaç bardak sebze-meyva suyu içmeye devam ediyorum. Arada birkaç bardak ceviz ya da badem sütü de içiyorum. Artan posalardan peynir yapma deneylerim tüm hızıyla devam ediyor. Artık peynirin tadına bakabildiğim için biraz daha cesur denemeler yapabiliyorum.

gliving.com'dan alıntı. benimkiler bu kadar düzgün olmuyor
Nedendir bilmiyorum ama Nori yapraklarına sardırdım bu aralar. Nori hani sushi'nin sarıldığı preslenmiş yosunlar. Öğlenleri Norilerin içine bişeyler doldurup yiyorum. Mesela nori-ceviz peyniri-bolca yeşillik-acı biber ya da nori-tahin-soya filizi-roka-domates gibi kombinasyonlar. Zaten onun dışında mümkün olduğunca çok sıvı almaya çalışıyorum. Akşam da 6dan sonra kesinlikle birşey yemiyorum.
Ah bir de şu pirinçler artık benimle vedalaşsa...

Thursday, April 12, 2012

ben de yapçam: nasıl başlarım?

Nasıl başlarım sorusunun en kısa ve net cevabı: Adım adım.
Maraton koşmaya karar veren biri nasıl ayakkabılarını giyip ilk günden 40 kilomete koşmak için caddeye fırlamıyor, gün gün alıştırma yaparak dayanıklılığını ve performansını artırıyorsa arınmada da aynı yolu izlemekte fayda var.

Önce bir gün sadece sıvıyla beslenin. Bu gözünüzde büyüyorsa bir gün sabahtan akşama kadar meyva yiyin, ama her seferinde tek bir çeşit meyva yiyin. Bunu da yapamam diyorsanız bir gün sadece yeşil salata yiyin. Bedeninizin hazır olduğu noktayı bilmek ve oradan başlayarak adım adım ilerlemek kadar güzel birşey yok.

Aşama aşama ilerleyerek bir gün için sıvıyla beslenmeye hazır olduğunuz noktadaysanız önerim bunu bir haftasonu yapmanız. Böylece yorulursanız ya da detoks semptomları gösterirseniz hemen kıvrılıp uyuma şansınız olur. Bir Cumartesi sabahı canınızın istediği gibi kahvaltınızı yapın. Günün kalanında sadece taze sıkılmış sebze-meyva suları, iyi kalite doğal kaynak suyu ve üşüyorsanız bitki çayları için. Sıktığınız sularda yaklaşık %40 meyva, %60 sebze gibi bir orana yaklaşmaya çalışın ki bir anda aşırı meyva şekeri yüklemesi olmasın. Günde 1 litre de içebilirsiniz 7 litre de, canınız ne kdar istiyorsa. Ertesi gün öğlen saatlerine kadar yine sadece sıvı içmeye devam edin ve başlangıçtan 24 saati tamamladığınızda yumuşak, sulu meyvalar ya da canınızın istediği herhangi bir çiğ sebzeyi yiyerek katı gıdaların dünyasına dönün. Bu bir günlük ara bile sindirim sisteminizi çok rahatlatacak ve büyük ihtimalle uykunuza bile olumlu yansıyacaktır.

ıspanakla blenderdan geçmiş taze portakal suyu
Baktınız bir gün iyi geldi. Bir süre sonra iki gün deneyebilirsiniz. Yine Cumartesi kahvaltınızdan sonra sadece taze sıkılmış sebze-meyva suları, iyi kalite doğal kaynak suyu ve bitki çayları için. Pazartesi evden çıkmadan önce biraz sebze-meyva suyu sıkın ve bir şişeye doldurup yanınıza alın. Sebzelerinizi önceden yıkadıysanız sabah sıkma ve sonrasında temizleme en fazla 20 dakika vaktinizi alacaktır. Öğlene kadar sıktığınız suyu için ve öğlen yine yumuşak bir meyva ya da yağsız bir salatayla çiğnemeye geri dönüş yapın.

Her yeni ve bedeninizin deneyimsiz olduğu konuda olduğu gibi arınmada da ilk başlarda biraz zorlanabilirsiniz. O direnç noktası kırıldıktan sonra  herşey gerçekten kolaylaşıyor.

Birkaç kere 1-2 günlük arınmaları yaptınız, artık biraz daha uzun süreli birşeye hazırsınız. 4. 7 ya da 10 gün olabilir. Hangisi size ve o andaki programınıza uyuyorsa... Başlangıç gününüzü önceden belirleyin ve o günden bi süre önce şurada anlattığım arınma öncesi programa başlayın. Sıvı orucunuza başlayamadan bir gün önce manava ya da markete gidip ilk birkaç gün için ihtiyacınız olabilecek tüm sebze ve meyvaları alın. Açken ya da başınız ağrıyorken evde elma kalmadığını farketmek hoş olmuyor. İradenizi zorlayacağını düşündüğünüz abur cubur, tatlı, kahve vb şeyleri göz önünden kaldırın. İsterseniz başlama tarihinizi çevrenizle de paylaşın ki o tarihlerde arkadaşlarınız sizi akşam yemeği yerine çaya ya da juice içmeye çağırsınlar. Arkadaşlarınız bu süreçte hiç tahmin etmeyeceğiniz kadar ilgili ve yardımsever oluyorlar. En azından benim deneyimlerim hep böyle oldu.

Başladıktan sonra da dinlenin ve de dinleyin bakalım bedeniniz size neler anlatacak...

Tuesday, April 10, 2012

1-2. geçiş günleri

kötü beslenme bizi böyle zehirliyor
Daha önce de dediğim gibi sıvıyla beslenilen her 4 gün için 1 geçiş günü yapmak gerek. Günlük hayatta yediğimiz/içtiğimiz bir sürü şey aslında bize iyi gelmiyor, fakat bizi ayakta tutmak adına vücut ufak tefek yan etkiler gösterse de zamanla onlara tolerans geliştiriyor. Sivilceler, şişkinlik, gaz, baş ağrıları, uyku sorunları aslında tahmin ettiğimizden çok daha fazla vücüdumuza neyi aldığımızla (ve hatta onu nelerden mahrum bıraktığımızla) ilgili. Alkol, sigara zaten çok bilindik zehirler. Süt ürünleri, gluten, şeker, kimi baharatlar ve belirli yiyecek kombinasyonları çoğumuzda benzer etkiler yaratabiliyor. Ama yıllar boyu yediğimiz peynirler, farkında olmasak da yediğimiz hemen herşeyin içindeki şeker vücüdun savunma mekanizmalarıyla tolerans geliştirdiği şeyler. Özellikle uzun süreli bir arınmada vücut hem birikmiş toksinlerden kurtuluyor, hem de bu toksinlerin yarattığı tahribatı onarıyor. Hücre yenilenmesi sürecinde de, yaklaşık 28 gün sonra da vücut bu maddeleri daha önce almış ve tolerans geliştirmiş olduğunu tamamen unutuyor. Sonrasında bir anda eskisi gibi peynir yemeye, katkılı ya da işlenmiş yiyeceklere dönmek bir anda bir şişe fare zehiri içmek gibi bir etki yaratabiliyor. Arınmadan sonra en iyisi hazır bir süredir uzakken toksik gıdalara tekrar dönmemek, diğer faydalı yiyeceklere de alıştıra alıştıra başlamak.

Son 2 gündür yine Ankara'daydım. İlk gün sabah biraz sulandırılmış taze portakal suyu içtim, öğlen önceden suda ıslatılmış 6 kuru kayısı, akşam da 2 büyük kiwi yedim ve gece de salatalık, yeşil elma, zencefil, kereviz sapı suyu içtim. Kayısı mi kiwi mi bilmiyorum ama biri gece boyu süren bir şişkinlik yaptı.

çıtır çıtır muz kurusu
Bugün de yine sulandırılmış portakal suyu içtim. Bunun hiçbir özelliği yok, sadece artık sabahları haldır huldur juicer çalıştırmaktan fena halde bıktığım için elde birkaç portakal sıkıyorum. Sabah sabah o kadar şeker biraz denegesizleştirebiliyor, o yüzden de içine biraz su katıyorum. Öğlen 250 gram kadar çilek yedim ve havuç, pancar, limon ve yeşil elma suyu içtim. Yol için de yeşil elma, limon, salatalık ve kereviz sapı sıktım, bu suya bir kiwi katıp blenderdan geçirdim. 6 tane de suda bekletilmiş kuru erik poşetledim. Fakat suda bekletilmiş olmalarına rağmen bu erikler çok tatlıymış, yedikten sonra midem çok mutlu olmadı. Molada da görünce dayanamayıp 50 gram kuru muz aldım. Çıtır çıtır şeyleri yemeyi özlemişim yahu! Kuru muzları sıktığım suyla birlikte yedim. İyi bir kombinasyon olmadığını biliyordum ama yine de yaptım. O da şişkinlik yaptı ama neyse ki çok sürmedi.

Yemeye başladığım 2 günde tek çeşit meyva ya da meyva kurusu yediğimde hiç sorunsuz sindirdim Fakat  görünen o ki her türlü karışım için hala biraz erken. Yediğim ve içtiğim şeylerin aralarında biraz daha zaman bırakmalıyım.

Yarın artık sebze yemeye geçmek istiyorum. Genel olarak canım yeşil yeşil sebzeler yemek istiyor ama öyle özellikle aşerdiğim bişey yok. Sabahtan manava gidip bir bakacağım ama şu an en ciddi aday marul.

Monday, April 9, 2012

34. ve son gün

Orucumu bozdummm! Günlerdir aç aç gezmenin artık  benim için çok iyi bişey olmadığı gerçeğini kabullendim. Bu kararda geçen gün İstiklal'de yürürken bir anda kendimi bir köftecinin camına yapışmış, vitrindeki yemekleri seyreder bulmamın çok ciddi etkisi var tabii ki. Köfteci vitrinindek yemeklere ağzım sulanarak bakacak kadar aç kaldıysam bi yerlerde artık müdahale edilmesi gereken bir sorun var demektir diye düşündüm.

kuru erik
Bugüne kadarki tüm arnmalarımı suya ıslatılmış kuru erik yiyerek bitirmiştim. Bu sefer de geleneği bozmadım. Kuru erik hem çok lifli, hem sindirimi çok kolay, hem de bağırsakları süper çalıştırıyor. Bir süre suda bekletilince yumuşadığı ve su oranı arttığı için de sindirimi iyice kolaylaşıyor. Cumartesi gecesinden 100 gram eriği bir kase suya koydum. Pazar Ankara'ya yola çıkmadan evde oturup adam gibi çiğnemeyi planlıyordum ama işler tabii ki öyle ilerlemedi. Otobüse biraz son dakika yetiştim, o yüzden de eriklerimi poşetleyip bir şişe yeşil sebze suyuyla birlikte yanıma aldım. Yola çıkınca önce yeşil sebze suyunu içtim, bir süre sonra da kuru eriklerimi yedim. 33 günden sonra çiğnemek ne çok farklı ne de çok özel geldi. Çenem de dişlerim de fonksiyonlarını unutmamışlar, öyle sanki en son sabah kahvaltı etmişim üstüne de otobüste biraz bişeyler atıştırıyor gibi doğal geldi erikleri yemek. Çok coşkulu ya da mutlu edici de değildi. Demek tekarr yemeye başlamaya gerçekten çok hazırmışım ki herşey tam da olması gerektiği gibi oldu.

Sonra otobüs mola verdiğinde bir portakal suyu içtim, Ankara'ya gelince de önce havuç, elma ve limon suyu sonra da bu aralar favorim olan zeytin yaprağı çayı içtim. Gece biraz guruldamalar ve hareketlenme dışında midemde hiçbir sorun olmadı.

Sıvıyla beslenerek geçen her 4 gün için bir geçiş günü ayırmak gerek. Ben 33 gün sıvıyla beslendiğim için 8-9 gün geçiş yapacağım. Oruç biter bitmez karışık, yaşlı, işlenmiş gıdalara atlamak orucun tüm yararlarını götüreceği gibi çok saflaşmış olan sindirim sistemine fazladan zarar bile verebilir. İlk birkaç gün yine bolca taze sıkma sebze-meyva suyu ve öğlen bir öğün meyva, sonra yavaş yavaş sebzeler ve sonra salatalar ve en son pişmiş ya da yağ katılmış gıdalar. En azından plan bu, bakalım ne kadar uyabileceğim. Çünkü şu an delice acı biberli şeyler ve humus yemek istiyorum

Saturday, April 7, 2012

31-33. günler

Sanırım bitti. Artık devamlı acıkıyorum, çok net fiziksel bir açlık. Bu açlık orucu sonlandırıp katı gıdalara dönmek için çok sağlam bir işaret.

Ancak bir sorunum var; kendimi çok iyi hissediyorum. Bir aydan fazladır sadece sıvılarla beslendiğim için sanki titreşimlerim değişti, daha yüksek bir frekansta gibiyim. Önceki deneyimlerimden biliyorum ki katı bişeyler yemeye başladığımda, özellikle de ilk defa yağlı bişey yediğimde titreşimlerim de yine değişecek, ağırlaşacağım ve bu çok depresif bir durum. Bir aylık açlıktan sonra tekrar yemek yemek aslında rüya gibi olmalı değil mi? Benim için hiç öyle olmadı. Hatta her arınma sonrası katı gıdalara dönünce sindirimin ne kadar yorucu bişey olduğunu farkettim. Tek bir meyva yemek tamam ama mesela karışık ya da yağlı şeyler gerçekten bir anda bir ağırlaşma, hatta çökme hissi yaratabiliyor. Özellikle de son 20 günde kendimi bu kadar hafif, esnek ve enerjik hissettikten sonra içimde bişey yemek yemeye fena halde direniyor. O direnci en fazla 1-2 gün içinde çözmeliyim. Çünkü tam da bedenim bana ne söylüyor, ne istiyor bu kadar net duyabiliyorken ona sırtımı dönüp tam tersini yapmak pek bir anlamsız olacak.

Garip bir şekilde üzücü bir durum oldu bu. Daha fazla zorlamak gerçekten bedene eziyet olacak ama gerçekten çok mutluydum yahu; 5.5 saat uykuyla canavar gibi uyanmak, gün içinde saatlerce yoga öğretecek ve sonrasında yürüyüşe çıkacak enerjide olmak, esneklik, hafiflik ve gördüğüm herkesten gelen "cildi ışıl ışıl" iltifatları...

Yemek bağımlılıkmış, ama yememek de kendince bir bağımlılık yaratabiliyormuş bunu farketmiş oldum.

Friday, April 6, 2012

ben de yapçam: nasıl hazırlanırım?

Bir orucun başlama ve bitirme dönemlerine orucun kendisinden daha çok özen gösterilmeli diye düşünüyorum. Yıllar boyu sigara, içki, hormonlu gıdalar, kızartmalar yüklediğimiz, uykusuz bırakıp pek de hareket ettirmediğimiz vücudumuz bir sabah uyanıp da hiçbirşey yemeyeceği bir arınmaya başladığını farkedince ciddi ağır semptomlar gösterebilir. Aynı şey arınmayı bitirmek için de geçerli. Günlerce ya da haftalarca sindirim yapmamış, çok saf besinlere alışmış mide oruç bittiği gün mantı, kebap hatta salataya bile saldırsa hastanelik olacak derecede rahatsızlanabilir.

4 gün ya da daha uzun bir oruç planlıyorsanız alıştıra alıştıra başlamakta fayda var. Başlama tarihinizden 2-3 hafta önce adım adım beslenmenizdeki ağır şeyleri çıkartırsanız sadece sıvıyla beslenmeye geçtiğinizde en az rahatsızlığı yaşarsınız. Toksinler önceden elimine edilmeye başladığı için iç organlara, kan dolaşımına ve lenf sistemine de daha az yük biner.

çok doğru!
İlk hafta beslenmenizden süt ürünlerini (süt, peynir, yoğurt, tereyağı) ve şekeri çıkartabilirsiniz. Aynı zamanda yediğiniz taze sebze miktarını artırabilirsiniz. Aynı şekilde içtiğiniz su miktarını artırmak, ve hatta güne bir bardak taze sıkılmış sebze ya da meyva suyuyla başlamak çok iyi olur. Kahve içiyorsanız bu aralar azaltmaya başlamalı. Kahve en ciddi ve ağır yoksunluk semptomlarını yaratan şeyler arasındadır.

İkinci hafta glutenli ürünleri (buğday, arpa, yulaf ve bu tahılların her türlü yan ürünü) azaltmakta ya da mümkünse tamamen çıkartmakta fayda var. Ayrıca kızartmaları ve aşırı işlenmiş gıdaları da azaltmak iyi fikir. Marketten aldığınız şeylerin etiketlerini okuma alışanlığı edinmeye de başlayabilirsiniz. En genel kural, eğer etiketteki bişeyin adını ilk bakışta okuyamıyorsanız büyük ihtimalle o besin değil kimyasaldır ve uzak durulmasında fayda vardır. Örneğin Monosodiumglutamate, propyl gallate vb.
Bu arada et ve tavuk ürünlerini de aşamalı olarak azaltmak iyi bir fikir olabilir. Mutlaka bir tür hayvansal ürün yemeniz gerekiyorsa tercihinizi deniz balıklarından yana kullanabilirsiniz.

Oruca başlayacağınızdan bir gün önce "aman günlerce/haftalarca canım kim bilir neler çekecek, son öğünüm bari adam gibi bişey olsun" diyerek rakı balık yapmak ya da 11 malzemeli pizza sipariş vermek detoksun en az ilk 2-3 gününü ağır geçeceğini garanti eder. Arınmanıza birkaç gün kala artık hiç içki ve kahve içmiyor olmak, her öğünde ağırlıklı olarak çiğ sebze meyva tüketiyor olmak ve günde 2-2.5 litre su içiyor olmak ideal senaryodur. Bu sadece sıvıyla besleneceğiniz dönem için geçişi kolaylaştırır, ilk günlerdeki semptomları minimuma indirir ve detoksta zaten çok çaışacak olan organlara ilk günlerde binecek ağır yükü azaltır.

Bunların kolay olmadığının farkındayım. Çoğu kişi için adım adım geçiş balıklama dalmaktan daha zordur ama bu gerçekten balıklama dalınmaması gereken bir konu, çünkü sözkonusu olan sağlığınız. Yukarıdakiler deneyimlerden yola çıkarak derlenmiş genel bir çerçeve. Arınmaya başlamadan kaç gün önce neyi ne kadar azaltacağınız sizin ihtiyaçlarınıza göre farklılık gösterebilir. Her zaman vücudunuzu dinleyin, ve size ne söylediğini duyduğunuzda lütfen ona uyun.

Wednesday, April 4, 2012

30. gün


Bugün 30. gün, gerçekten bir ayı tamamladım ve çok mutluyum. 30 gündür çiğnemedim, arada sırada kaçan portakal lifleri dışında katı bir şey sindirmedim, sadece içtim. Son 2 haftadır da bu duruma çok alıştım ve rahat ettim.
Bu 30 günde neler değişti:

Buğday çimi suyu
- Benim için en önemli ve sevindirici gözlemlerden birini bugün teyzem yaptı. Teyzem aynı zamanda diş hekimim. Dişlerim oldum olası zayıftır ve ön dişlerim de biraz şeffaftır. Bu kalsiyum yoğunluğunun az olduğununu göstergesiymiş. Bugün ışıkta ön dişlerime baktığımızda o şeffaflık gitmişti! Bir aydır yüklediğim bitkisel mineraller (özellikle de kalsiyum) ve beslenmemin oldukça alkali olması diş yoğunluğumu artırmış. Hem de gözle görülür miktarda. İnek sütü, yoğurt ya da peynir tüketmiyorken nasıl kalsiyum alınır diye endişe edenlere duyurulur.

- İlk 10 günde yoğun detoks zamanları arasında belki birkaç saat kendimi iyi hissederdim, sonra tekrar yorgunluk, üşüme nöbetleri gelirdi. Dilimin üstü hep bembeyaz, yüzüm ve sırtım birbirleriyle sivilce çıkarma yarışında, cildim ya kağıt gibi kuru ya da mumlu kaplanmış gibi yağlı olurdu. Son günlerde ise belki iki güne bir akşam saatlerinde hafif bir arınma periyodu yaşıyorum o kadar. Kalan zamanlarda sabahtan akşama çok enerjiğim.

- Cildim yumuşacık oldu, yüzüme baktığımda gördüğüm ışıltı da açıkçası çok hoşuma gidiyor. Bu hiçbir kremin kozmetiğin veremeyeceği, taa içerden gelen nefis bi duruluk ve ışık. 

- Başlamama temel sebeplerden biri 10 saatten az uyuduysam yataktan anca kazınırcasına kalkabilmemdi. Orucun ilk günlerinde de mutlaka bir öğleden sonra uykusuna ihtiyaç duyardım. Bu aralar geceleri hep çok geç yatıyorum ama sabahları 5.5-6 saat uykuyla canavar gibi kalkıyorum.

- Pazartesiden beri tartılmadım ama toplamda 5-7 kilo arasında bişey vermiş olmam gerek. (Bir sonraki oruç için kendime not: Tamam evine tartı alma ama lütfen başladığın gün bi yerde tartıl!)

- Meyva şekerine hassasiyetim de azaldı. Çok elma suyu hala ishal etkisi yapıyor ama artık portakal, havuç vb suları tek başına içebiliyorum ve şeker beynime vuruyormuş gibi hissetmiyorum. Acaba diyorum bende candida vardı da arada o da mı temizlendi?

- Belki de uzun yıllardır en yoğun günlerimi yaşıyorum. Yoga dersleri ve CranioSacral seansları veriyorum, hala web sitesi yapmayam çalışıyorum, çok acayip girişimci iş planları içindeyim, her hafta 2-3 gün şehir dışındayım, haftaya Ankara'da düzenli olarak seanslar vermeye başlıyorum, kalan günlerde yurtdışından misafirlerim oluyor. En önemlisi iş yoğunlığundan arkadaşlarını feda eden bir Istanbul insanı olmamaya çalışıyorum. Asya'dayken öyle (mutlu) aylarım oldu ki günümün en önemli aktiviteleri "pazardan mango almak ve sonra anatomi çalışmak" idi. Şimdi bu kadar yorucu bir ülkede, bu kadar farklı alanlarda kendimce bu kadar yoğunluğa yetecek ve hatta hepsinden müthiş keyif almamı sağlayacak acayip bir ruh hali içindeyim. Bu çok coşkulu ama çok da dengeli de bir enerji. Bir ara Bor madeninin ne kadar bitmez bir enerji kaynağı olduğuna dair muhabbetler vardı ya, sanki ben kendi Bor kaynağımı buldum ve onunla yaşıyorum. Sadece bu arınmalarda ve Vipassana kurslarında dokunabildiğim çok farklı bir enerji hali bu.

-  Daha önce de duygulsallaştığımdan sözetmiştim. Sanırım aslında aylardır ittirip kaktırıp kutulamaya çalıştığım duygular da bu arınmayla birlikte önce bir yüzeye çıkıyorlar ve o anda onlarla yüzleşebiliyorsam gidiyorlar. Duyguları bastırmak, oyalanmak, kaçmak için saldırabileceğim abur cubur olmayınca da onlarla yüzleşmekten başka çok da seçeneğim kalmıyor. Birikmiş lenf sıvısı, depolanmış yağlar, toksinler nasıl atılıyorsa, artık ihtiyacım olmayan duygulardan da bu aralar aynı şekilde arındığımı hissediyorum.

- Yoga asanalarda uzun süredir atladıklarım vardı. Belirli bölgeleri esnetmeye çalışmak müthiş acı veriyordu ve denesem bile pozda kalamıyordum. 2 gün önce o asanalarla da ateşkes ilan edip barış imzaladık. 

Bakıyorum da bunlar benim için çok değerli değişimler. Hayatımin sadece 30 gününde bişeyler çiğnemeyerek, kolayca elde edebildiğim değişimler oldukları için de ayrıca mutluyum. Kalan 10 günü de merakla bekliyorum.

26-29. günler

Acıkmaya başladım. Geçicidir diye bekledim, sıkıntıdan bişeyler yemek istiyorumdur bu gerçek açlık değildir diye düşündüm ama Cumadan beridir bayağı bayağı acıkıyorum yahu. Acıkma aslında bedenin o arınmada temizleyebileceği kadarını temizleyip tekrar katı gıdaya hazır olduğunun göstergesidir. Ama ben kendimi daha hazır hissetmiyorum ki? 10. günden sonra da böyle bir acıkma dönemi olmuştu, sonrasında ikinci bir dalga arınma gelmişti. Bu sefer de öyle birşey olduğunu düşünüyorum, ya da umuyorum.

lahanayla yapılabilecek en lezzetli karışımın malzemeleri
Başlarken birkaç hedefim vardı. Genel olarak kendimi iki yıl öncesine göre daha sağlıksız ve yorgun hissediyordum. Her gece kış uykusuna yatmış kadar uzun uyuyordum. Bişeyler devamlı şişkinlik yaratıyordu. Bunların hepsi tamamen düzene girdi, çok mutluyum. Ama en önemlisi neredeyse bir yıldır dişlerimde gezinen ve antibiyotik bile kullanmış olmama rağmen geçmeyen bir iltihaplanma var. İltihaplanan ilk dişimi kurtarmak için aylarca uğraştık ama hiçbişey işe yaramayınca Eylül'de çekildi. Tam aylardır süre bu kabustan kurtuldum derken çekimden bir hafta sonra hemen yanındaki dişin kökü iltihaplandı. Şaka gibi... Farklı birçok şifacıya gittim, karmadan kararsızlığa birçok sebebi olabileceğini söylediler ama kalıcı olarak işe yarayan bir çözüm bulamadım.Bu orucun o iltihabı tamamen temizleyeceğine dair sağlam bir inancım vardı. Hatta o dişin temizlenmesini orucu bitirme işareti olarak belirlemiştim. Ama yahu oruca başlayalı nerdeyse bir ay oldu, benim apseli dişimin umrunda değil. Bari birazcık bi iyiye gitme belirtisi gösterse artık ona bile razı olacağım.

Acıkmaya dönersem, aslında sanırım beslenme konusunda çok gevşedim ve tembelleştim, onun ciddi etkisi var. Şu aralar yaptığım ne tam bir su orucu ne de sebze-meyva suyu arınması. Bazı günler sabah uyandıktan akşam 6ya kadar sadece su ya da limonlu su içerek geçiriyorum. Çok üşüdüğüm günlerde de biberiye, zeytin yaprağı gibi evde kendi demlediğim bitkisel çayları içiyorum. Akşam artık biraz halsiz kalınca yarım litre kadar koyu yeşil su, yarım litre kadar da armutlu ya da ananaslı bir meyva suyu sıkıp yatana kadar onları içiyorum. Başlarda günde nerdeyse 8-9 kilo sebze meyvanın suyunu sıkıp, besin değerlerini araştırıp falan içerdim. Bu aralar çok seyahat ediyorum, etmediğimde de bir sürü şey yapmam gerekiyor. Tüm bunları yapmak için gereken minimumla idare etmeye çalışıyorum, mineral antioksidan falan umursamaz oldum. Fakat öte yandan da enerjim o kadar artttı ki gerçekten çok minimum içecekle çok uzun süre verimli işlevli haldeyim.

Son iki gündür orucuma süt katmaya başladım, tabii ki inek sütü değil! Evde badem, ceviz ve kaju sütleri yapıp onları tekrar tekrar süzüp  arada bir shot atıyorum. İlk yaptığım badem sütü nerdeyse 2 haftadır hiç yağ girmemiş mideme biraz ağır geldi ama sonra alıştı. Badem sütünün besin değeri inek sütüne göre yüksek üstelik sıfır kolesterol. Buyurun kıyaslamalı bir besin değeri tablosu:


 
badem sütü - süzülmeden önce
Badem sütü yapmak için bir fincan çiğ bademi 12-16 saat suda bekletiyorsunuz, arada birkaç kere suyu değiştirmekte fayda var. Sonra bademleri bir fincan suyla yüksek hızda blenderdan geçiriyorsunuz, püre gibi bir kıvama geliyor. Bu püreye 3 fincan daha su ekleyip tekrar blenderdan geçiriyorsunuz. (Baştan 4 fincan suyu birden koyunca bademler çok iyi ezilmiyor.) Tatlandırmak isterseniz agave şurubu ya da hurma katabilirsiniz. Süzdükten sonra muhteşem lezzetli bir içecek elde ediyorsunuz. Kıvamı da çok yerinde oluyor. Badem tadı sevmiyorsanız ceviz ya da kaju fıstığı ile deneyebilirsiniz. Hatta kajuyu süt yapmadan önce sadece 1 saat suda bekletmek yeterli. Sütler buzdolabında 3 gün kadar taze kalır.
Artan posayı da dondurup sonra kek, kurabiye ya da smoothielerinize katabilirsiniz.
badem sütü - süzüldükten sonra

Tuesday, April 3, 2012

ben de yapçam: neler gerek?

Siz de bir arınmaya ihtiyaç duyduğunuzu farkettiniz ama nereden başlayacağınızı, ne yapacağınızı bilmiyorsunuz. Bu ve takip eden birkaç yazıda bunlara kendi deneyimlerimden yola çıkarak cevap vermeye çalışacağım.

Hatırlatmak isterim ki arınma oruçları ilaç reçetesi gibi herkese uyan tek dozu olan şeyler değildir. Hepimiz de birbirimizden çok farklıyız ve özeliz. Biraz araştırmacı bir merak, içgörü  ve kendinizi dinleyerek size en uyan ve en faydalı yolu yaratabilirsiniz.

Eğer bir sebze-meyva suyu orucuna başlamayı düşünüyorsanız olmazsa olmaz tek şey iyi bir katı meyva presi ya da sebze-meyva suyu çıkarıcı. Bu kadar basit. Kalan herşey aksesuar. Sadece blender ya da el blenderınız varsa başlangıç için belki birkaç günlük smoothie orucu yapmayı deneyebilirsiniz. Bu size kendinizi iyi hissettiriyorsa sonrasında bir katı meyva presine yatırım yapmak iyi bir fikir olabilir. Blenderdan geçen sebze ve meyvaların mekanik sindirimi kolaylaşır ama posaları kaldığı için mide hala çalışır. Sebzeleri blenderdan geçirip sonra süzgeçte posaları ayrıştırabilirsiniz ama o da besin değerinden çok şey kaybettirir.

Green Star juicer
En iyi sıkıcılar ezici (masicating/triturating) türde olanlardır. Çok güçlü motorları vardır ve yavaş hızda dönen özel metal uçlarıyla sebze ve meyvaların hücre duvarlarını parçalayarak en fazla suyu en az oksitlenmeyle çıkarırlar. Çıkan su mineral yönünden çok zengindir (ve üreticilerin iddiasına göre) tarımsal ilaç ve kimyasal kalıntılarından tamamen arınmıştır Yapraklı ve otsu bitkilerden mesela buğday çimi, ıspanak, ısırgan gibi en iyi verimi bu makinalar sağlar.
Ancak hem suyu çıkarmak hem de sonrasında makinayı temizlemek ciddi zaman alır. Zaten bildiğim kadarıyla şu anda Türkiye'de henüz bu tür sıkıcılar satılmıyor. Fakat özellikle yeşil yapraklı sebze ya da buğday çimi sıkma konusunda uzun vade düşünüyorsanız ya da günde en az bir bardak ev yapımı sebze-meyva suyu içiyorsanız kesinlikle iyi bir yatırımdır. Green Star, Norwalk, Kempo ve Hurom birbirinden biraz farklı yöntemlerle sıkarlar ama şu anda piyasadaki en iyi ürünlerdir.

Philips HR1866
İkinci en iyi alternatif Philips'in sıkıcıları. Son yıllarda ürettiği modellerde Juice Master Jason Vale ile işbirliği yapan Philips satrifüjlü katı meyva preslerinde gerçekten bir devrim yarattı. Birçok santrifüjlü makina ıspanak, marul gibi yeşil yapraklıları ya da ananas, portakal, çilek gibi yumuşak meyvaları sıkamaz ancak Philips'in son 5-6 yılda çıkardığı ürünler bu konuda da başarılı. Çok otsu bitkileri sıkamıyor ama kalan şeylerde performansı oldukça iyi. Özellikle de sıktıklarınızı çok bekletmeyip hemen içecekseniz gayet kullanılabilir. Philips'in en yeni model katı meyva presi, bir detoks merkezinde bir gün kalmaktan çok daha ucuz...

Bundan önceki tüm oruçlarımda sadece Green Star'ı kullanıp saatlerimi sıkarak ve temizleyerek geçirmiştim. Sebze meyva sularımı ofise götürüp gün içine yayarak içtiğim için vitamin ve mineral kaybı olmaması açısından en iyisi kesinlikle oydu. Fakat taşınmalarda Green Star'ım biraz hasar görmüş; normalden de çok yavaş sıkıyor ve posalar eskiden olduğu gibi kupkuru değil. Yeni bir Green Star alamayacağım için orucun 5. günü gibi Philips'e döndüm ve hala onu kullanıyorum. Şaşırtacak derecede iyi sonuçlar verdi. Meyvaları dolaptan çıkarıp doğramam, sıkmam, bulaşıkları yıkayıp ortalığı temizlemem sadece yarım saat alıyor. Genelde çok acelesi olan biri değilim tabii ama arka arkaya derslerim olduğu günlerde bu çok hayat kurtarıcı bir süre. Green Star'da sıkacağımdan biraz daha fazla miktarda koyu yeşil yapraklı sebze sıktığımda olası mineral kaybını da kendimce telafi etmiş oluyorum. 

Karnıyarık Otu tozu
Eğer uzun süreli bir arınma düşünüyorsanız ve yeterli posa alamadığınız için kabızlık çekme endişeniz varsa Karnıyarık Otu (psyllium husk) almak da iyi bir fikir olabilir. Suda çözülebilir lif yönünden çok zengin olan Karnıyarık otu sıvılarla birlikte alındığında genişler ve hem bağırsakları temizler, hem de hacim oluşturarak boşaltımı kolaylaştırır. Ben bu sefer almadım ama hiç de ihtiyaç duymadım. Sadece sıvıyla beslenmek bağırsak hareketlerimi ne kısıtlıyor ne de azaltıyormuş, hayretle bunu gözlemlemiş oldum.

Bunun dışında yine neyi hedeflediğinize ve neye ihtiyaç duyduğunuza göre hindistancevizi yağı, Udo'nun yağı, probiyotik gibi besin destekleri alabilirsiniz. Özellikle yağlar hem arınmayı ve hem de dolayısıyla da ilk başlarda yaşayabileceğiniz detoks belirtilerini yavaşlatır.

Arınmanızı ne kadar katı yaptığınıza göre ince gözenekli tel bir süzgeç de gerekebilir. Ben ilk 24 gün meyva sularımı hiç lif almamak için titizlikle tekrar tekrar süzdüm ama son birkaç gündür o kadar hassas değilim. 40. güne yaklaştıkça sanırım biraz posa alma fikrine sıcak bakmaya başladım.

Özetle sebze ve meyvaların suyunu en az oksitlenme ve besin kaybıyla çıkaracak bir makinanız ve yeterli motivasyonunuz olduktan sonra aslında başka birşeye ihtiyacınız yok. Arınma için amacınıza ve ne kadar sürdürmeyi hedeflediğinize göre bazı şeyleri ekleyebilir ya da çıkarabilirsiniz. "Asla olmaz" ya da "mutlaka olmalı" gibi genelgeçer kurallar yok. Sadece size uyan ve size kendinizi iyi hissetirecek olan şeyler var ve önemli olan da bu süreçte onları farkedebilmek.