Sunday, March 18, 2012

12-13. günler

ayva, portakal ve zencefil suyu
Sonunda alıştım! Sadece sıvıyla beslenmeye, içtiğim herşeyi süzmeye, saplantılı bir şekilde ıspanaklardaki çamurları yıkamaya, devamlı juicer temizlemeye, her santigratta üşümeye ve bir sebze-meyva suyu orucunda olmakla gelen herşeye alıştım. 11. gece ve 12. gün arasında ne değişti bilmiyorum ama sabah bi huzurlu uyandım. Kahvaltı için kendime neffis bir ayva-portakal-zencefil suyu sıkarken farkettim ki sanki derin bir nefes verip sonunda kendimi bu orucun içine bırakmışım. Gün içinde üstüste iki dersim vardı. Çoğu öğrencim de bu orucu takip ediyorlar ve geldiklerinde evde garip renkli bir içecek varsa mutlaka tadına bakıyorlar. Hep "aman biraz acı olabilir, maydonoz tadı çok gelebilir" gibi çekincelerim var ama şu ana kadar tadına baktığı karışımdan yarım bardak daha istemeyen çıkmadı.

Oruca alışmaktan mı, yoksa arınmanın büyük ve daha zorlu kısımlarının bitmesinden midir enerjim de çok arttı. Dün akşam Beşiktaş çarşı içinde 1.5 saatten fazla .05 kalem arayarak gezdim. Kırtasiyeye zaten zaafım vardır, saatlerce hangi kalem diye gezmek daha da iyi geldi. İlk günlerde evden 300metre ötedeki manava yürüdüğümde başım dönerek ve ağzım kurumuş olarak eve dönerdim.

Bugün öğden sonra da evde masaj yaptırdım. Craigslist sayesinde güreşçi Özbek bir masöre ulaşmıştım, ne hoş değil mi? Şu fırsat siteleri aracılığıyla oteller ve ya spalarda canı çıkana kadar çalıştırılan masaj terapistlerine gitmek içimden gelmiyor bir türlü. Bir kere gitmiştim, Levent'te çok lüks ve donanımlı bir spa'da tek kelime Türkçe bilmeyen Çinli bir masördü. Yüzünde o kadar yorgun ve bezgin bir ifade vardı ki, masajdan kendimi iyi hissederek değil de buruk ayrıldım. Hem bireysel işletmeleri, girişimciliği ve farklı olmayı desteklemeye sonuna kadar inanıyorum. O yüzden biraz daha pahalı olsa da sebzelerimin çoğunu mahalle manavımdan almaya özen gösteriyorum, o yüzden gösterişli spalar yerine burada kendine ek gelir yaratmaya çalışan bir güreşçiye masaj yaptırıyorum. Ve inanıyorum ki o yüzden gün gelecek daha çok kişi çok şubeli ve tıklım tıkış yoga stüdyoları yerine benimle sakin sakin ve Bali'den getirdiğim organik tütsülerle, ve dersten sonra bir bardak sebze suyu içerek özel ders yapmayı tercih edecek...

Masaj çok iyi geldi, sonrasında güneş batarken Cihangir'in Galata'nın Karaköy'ün ara sokaklarından yürüye yürüye taaa Eminönü'ne kadar gitmişim. Üstelik hayatımda ilk defa Cihangir'de yürüdüm. Yaklaşık 4 kilometrelik bir parkur olmuş. Özellikle de kalabalığı düşününce 13. gün için gerçekten çok iyi bir enerji seviyesi.

Uzun süreli detokslarda böyle enerjik dönemler artıyor. İlk günlerde günün çoğu ağrılı ve yorgun geçiyor (ilk 2 gün ağrıdan kollarımı başımın üstüne kaldırıp da saçlarımı şampuanlıyamıyordum). Dördüncü gün ve sonrasında ağrılar azalıp, uzun yorgunluk dönemleri arasında enerjik saatler oluyor. Kişiye göre değişmekle birlikte yaklaşık 8-10 günden sonra da canlılık giderek artıyor, belki sadece birkaç günde bir, yarım günden daha kısa süren iyileşme krizleri olabiliyor.

ısırgan otu, armut, elma,  lahana, lime: tanrısal içecek!
Fakat 10. günde şekere, özellikle de elma suyundan gelen şekere çok hassaslaştım. En son yaptığım 16 günlük arınmada da böyle olmuştu. Bunu bildiğim için şeker oranı daha az diye sadece yeşil elma kullanıyordum ama çok farketmedi. Elma yendiği zaman, petkin sayesinde ishale çok iyi gelen birşeydir ama suyu bazı insanlarda tam tersi etki yapıyor. Ve malesef ben o "bazı insanlar" kategorisindeyim. Sadece sıvıyla beslenirken de ishalle su ve elektrolit kaybetmek çok ironik bir durum. Yeşil sebze sularının içine birkaç elma koyunca tadı tam benim damak zevkime göre oluyordu. 10. günden beri denemeler yapıyorum,  üst limitim günde 1.5 elma veya armut. Ama sadece yeşil yapraklı sebzeler ve salatalık sıkarak da günde 1200 kaloriye ulaşmak biraz zor. O yüzden bugün sonuçlarını bilerek meyvalı içecek kotamı aştım. Beyaz üzüm de tatlandırıcı birşey ve elma gibi ishal yapmıyor diye okumuştum ama bu mevsimde beyaz üzüm zor tabii. Kalan 27 gün için çözüm arayıp duruyorum ama henüz uygulanabilir bişey bulabilmiş değilim.

Bu iki günün en değerli keşfi ise Isırgan otu (çok düşündüm ama Özbek masör ısırganla kıyaslanınca 2. sırada). Dün Balık Pazarı'ndaki lüks manavda görüp aldım. Yıkamaya çalışırken tabii ki ısırdı. Ama suyunu sıktım ve içtiğim anda kendimi iyi hissettim. Hani çok soğuktan eve gelince bir bardak çay, hastayken anne çorbası nasıl iyi gelir ya, dün ısırganlı karışım da bana aynen öyle iyi geldi. İçtikten sonra 15 dakika gözlerim kapalı, yüzümde bir gülümsemeyle oturdum. Taa derinlerde biyerlerde hücrelerimi beslediğini hissettim. Hatta biraz araştırdıktan sonra ısırgan otu'na ayrı bir yazı ithaf etmeliyim sanirim.

No comments:

Post a Comment