Tuesday, March 27, 2012

19-21. günler

18. gün Mersin'de laylom geçiyor, hayat güzel derken biraz aceleci davranmışım. Mersin'den dönerken hava alanında ciğerlerimde  bir ağrı başladı, ertesi geceye kadar da artarak devam etti. Bali'de ve Tayland'da son aylarda gördüğüm her şifacı ciğerlerimde bir sorun olduğunu iddia ediyordu, hatta en son bir Uygulamalı Kinesiyoloji uzmanı test etmişti ve kesinlikle virütik bir enfeksiyon geçirmekte olduğumu söylemişti. Ben ciğerlerimde herhangi bir sorun hissetmiyordum ama tabii bu bi virüsün bi yerlerimde kendine yuva bulmadığı anlamına gelmiyor. Bu ağrılı geçen zamanda - ki hala ara ara kendini hissetiriyor - ya o enfeksiyon iyileşti, ya da 16 yıl boyu sigara içmiş olmamın izleri hala temizleniyor... Sigara içerken bile hiç ciğer ağrısı çekmemiştim, rahatsız edici bişeymiş.

şöyle tropik bi güneşte fotosentez yapmaya hasretim
Fakat aynı dönemde yıllardır benimle olan diz ağrımdan kurtuldum ki bu da bonus oldu. Bu garip bir ağrı, ne zaman başladığını hatırlamıyorum ama yoga yapmama hatta bağdaş kurup oturmama ciddi engel olan bir ağrıydı ve fiziksel hiçbir sebebi yoktu. İlk katıldığım Vipassana kursunda her 5-10 dakikaya bir kıpırdaşıp bacaklarımın yerini değiştirerek durumu idare etmeye çalışmıştım. Ancak Vipassana özünde bir içine dönüş meditasyonu; herhangi bir yerde bir rahatsızlık varsa ondan kaçmaya çalışmak yerine tam da merkezine dalıp orada ne olduğunu gözlemlemeyi ve onunla kalmayı içeriyor. 5. günün son oturumda gaza gelip 25 dakika hiç hareket etmeden sol dizim acıdan zonklamasına ve alev alev yanmasına rağmen o hislerle kalmayı başarmıştım (buradan detayları okuyabilirsiniz). Ve sonra diz ağrım Istanbul'a taşınana kadar kendini unutturmuştu. 3 aydır varolan ve çaktırmadan da artan bu ağrının kaybolması beni çok mutlu etti.

12. günden sonra bir süre kendimi acayip enerji yumağı gibi hissetmiştim. O dönemde uykum ve sivilcelerim de çok azalmıştı. Hatta ciddi ciddi "herşey çok yolunda, acaba bu detoks buraya kadar mı, sıvı hayatı bitirip katı hayata geri mi dönsem" diye düşünmüştüm. İyi ki biraz daha beklemişim, 18 günün akşamı sanki yeni bir arınma dalgası başladı ve hala devam ediyor. Dilimin üstü ve dişlerim tekrar o garip beyaz katmanla kaplandı - ki bu toksinlerin vücuttan tamamen atılmadan önce geçici olarak kan dolaşımına katıldığının göstergesi. Kesinlikle ilk günler kadar kötü ve yorgun değilim, hergün kısa ya da uzun mutlaka yürüyecek enerjim oluyor ama öğleden sonra 15 dakika bile uyusam kendimi çok daha iyi hissediyorum. Ara ara yine ciddi üşüme nöbetleri geliyor ama kısa sürüyor.

Benim için en önemlisi meyva şekerine iyice hassaslaşmış olmam, saf meyva suları içince kendimi çok iyi hissetmiyorum. Ve son günlerde canım kesinlikle meyva ya da sebze suyu istemiyor. Sabah uyandığımda saatlerce (genelde 5-6km yürüdükten ya da tüm derslerim bitene kadar) sadece su, tarçın çayı ya da biraz greyfurt sıkılmış ılık su içebiliyorum. Akşama doğru ya aşağıdaki dönerciye inip bir bardak portakal suyu içiyorum ya da en fazla 1 litre kadar içinde mutlaka ısırgan otu olan yeşil bir karışım içiyorum, o da zorla ve sadece çok seyahat ediyorum mineralsiz ve vitaminsiz kalmayayım diye. Vücudum birkaç günlüğüne su orucu istediğini çok net hissediyorum ama bu aralar onu yapmak için iyi bir zaman değil. Çünkü su orucundan en fazla fayda dinlenirken alınıyor. Ankara dönüşü evden çıkmadan sadece su içerek geçireceğim birkaç günün hayalini kuruyorum.

20. gün yarı yoldu, bu sürede gözlemlediklerim:
- Cildim çok yumuşadı ve ilk günlere göre çok temiz hissediyorum.
- Yüzüm biraz daha ışıltılı ve pembe görünüyor (eli kamera tutan biri fotoğrafımı çeker mi lütfen? orucun yarısında neye benzediğimi de paylaşmak istiyorum)
- Çenem hala sivilceli. 
- Diğer tüm oruçlarımda bol ve sıcacık güneş ışığım vardı ve ben fotosentez yaparcasına saatlerce güneşlenebilirdim. (detoks sırasında 40 derecede öğlen güneşinin altında hiç korumasız yatınca asla yanmaz, kızarmaz ya da soyulmazdım, bu da eğer sisteminiz temizse güneşin zararı değil aksine faydası olacağının en güzel kanıtıydı) Şimdi fena halde güneşin eksikliğini hissediyorum.
- Tartım yok o yüzden başlangıç kilom neydi çok emin değilim. 18. gün annemin evinde tartıldım. En az 4, en fazla 6 kilo aralığında bişey vermişim.
- Özellikle boynum, el ve ayak bileklerim çok inceldi. Bi garip oldu aslında, kendimi tam anlamıyla tavuğa benzetiyorum, incecik boyun, bacaklar ve kocaman bir popo
- Eklemlerim kesinlikle çok daha mutlu ve kaslarım çok da yoga yapmamama rağmen oldukça esnek
- Daha rahat uyuyor ve uyanıyorum
- Artık enerjim ne kadar düşmüş olursa olsun en azından 3-4 kilomtre yürüyecek gücüm mutlaka oluyor. Mesela bugün 7 kilometreden fazla yürüdüm.
- Zihnim çok daha net, çok daha kolay konsantre olabiliyor ve okuduklarımı çok kolay anlıyorum.
- Acayip duygusal oldum, ama genelde üzüntü, hayal kırıklığı gibi duygular ilgisiz zamanlarda yüzeye çıkıyor. Desperate Housewives'ın geçen bölümünde Mike Delfino'nun cenazesini izledikten sonra gece 2 saat ağladım, valla Susan bu kadar üzülmemiştir. Kim bilir neyin çözülmesiydi. Çok garip zamanlarda böyle ağlama nöbetleri geliyor, bu da duygusal arınmanın kendince yer değiştirmeli bir yansıması olsa gerek.

No comments:

Post a Comment